Enfeksiyon Ve Bağışıklık
Pratisyen

Enfeksiyon Ve Bağışıklık

Enfeksiyon Ve Bağışıklık

Havaların soğuması ve okulların açılması ile üst solunum yolları enfeksiyonları başta olmak üzere pek çok enfeksiyon daha sık görülmeye başlandı. Covid 19 enfeksiyonu tanısı konulduğundan beri bulaşı en düşük seviyede tutmaya yönelik önlemler uygulandı yine de acil servisler ateş öksürük gibi belirtiler gösteren hastalarla dolup taşıyor. Neden bu kadar çok insan hasta oluyor? Hatta neden bazı insanlar hiç hasta olmazken bazıları günlük yaşamını sekteye uğratacak kadar sık hasta oluyor? Bağışıklık sistemindeki bireysel farklılıklar tam bu noktada önemli ancak hep atlanan hatta yokmuş gibi davranılan bir durum.

Öncelikle mutasyon ve varyant terimlerini biraz açalım. Mutasyon genetik materyalde meydana gelen rastlantısal değilim demektir. Tüm canlılar içgüdüsel olarak türlerinin canlılığını garanti altına almak ister. Eşeyli üreyen canlılar yarısı anne, yarısı babadan gelen kromozomların birleşmesi ile tamamen 3 farklı genlere sahip yeni yavrular dünyaya getirir. Çevre şartları değiştikçe yeni çevreye uyum sağlayabilenler -güçlüler değil uyumlular- hayatta kalarak türün devamı sağlanır. Eşeysiz üreyen bakteri/virüs gibi canlılar ise genetik materyallerini mutasyon yolu ile değiştirerek yeni ve ortama uyum sağlayabilen varyantlar oluştururlar. Burada bakterinin/ virüsün amacı içinde yaşadığı insanı hayvanı öldürmek değil aksine kendisi türünün devamı için ortama ihtiyacı var. Peki, neden bazı enfeksiyonlar bazı insanlar için daha ölümcül hale geliyor? Neden Covid 19 pandemisinin ilk dönemlerinde bazı insanlar hiç etkilenmezken, diğer taraftan binlerce insanı kaybettik?

Ölümlerin asıl sebebi bağışıklık sisteminin disfonksiyonu yani yanlış çalışmasıdır. Bu disfonksiyon, kanser kemoterapisi alan, organ nakli olmuş ya da otoimmun/romatizmal hastalıklar için bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullanan hastalarda da daha az tepki oluşması olarak görülür. Bu kişiler enfeksiyonlara daha yatkın olduklarının farkındadır ve bulaşı önlemek için daha dikkatli önlemler alırlar. Ancak çoğunlukla disfonksiyon, bağışıklık sisteminin aşırı tepki vererek bedenin kendisine de zarar vermesi olarak karşımıza çıkar. Şehrin ortasında teröristlerin ve askerlerin silahlı çatıştığını ve askerlerin çok güçlü silahları olduğunu düşünün. Askere karşısındaki düşmanı her ne pahasına olursa olsun yok et emri geldiyse, bu çatışma sırasında mutlaka etraftaki evler, araçlar, binalar da zarar görür. Stokin fırtınası dediğimiz durum da tam olarak budur aslında. Covid 19 pandemisi sırasında çoğu hastamızı girdikleri stokin fırtınası yüzünden kaybettik. Bağışıklık sistemimizi optimal seviyede tutabildiğimizde enfeksiyon kaynağıyla karşılaşsak bile bağışıklığımız onu yener ve hasta olmadan hayatımıza devam edebiliriz. Bu hem bireysel fayda sağlarken bulaşı da sekteye uğratacağı için toplumsal fayda da sağlar.

Peki, bireysel olarak bağışıklığımızı nasıl düzeltebilir, nasıl optimal seviyede tutabiliriz?

  • Doğru beslenme: İster enfeksiyonlar, ister kronik hastalıklar olsun her zaman ilk adım beslenmeyi düzeltmek olmalıdır. Yeterli sebze yememek bizi adeta koruma kalkanı gibi saran probiyotik bakterilerimizin kaybına, fazla miktarlarda hazır, paketli, rafine edilmiş, işlenmiş ve bol karbonhidratlı beslenmek patojen yani zararlı bakteri virüs ve mantarların daha kolay çoğalmasına sebep olur. TÜİK verilerine göre 2010 yılında toplumda günde 1 kez ya da daha fazla sebze tüketen kişi oranı %69,4 iken 2022 yılında %41,2 ye düşmüştür. Bu durum sadece enfeksiyonla mücadeleyi zorlaştırmaz, kronik hastalıklara da zemin hazırlar.
  • Yeterli uyku: detoks fazlarının düzgün çalışabilmesi için en az 8 saat uyku gereklidir.
  • Egzersiz: düzenli egzersiz kas dokusunu arttırarak metabolizmanın hızlanmasını sağlar, karaciğer ve diğer iç organların yağlanmasını önler, beyinde yeni sinir hücrelerinin üretilmesini sağlar, hücre içinde atık maddelerin birikmesini önler, mitokondride enerji üretimi için gerekli NAD yapımını uyarır, hücrelerimizin enerji santrali mitokondrilerin daha düzgün çalışmasını sağlayarak kronik hastalıklar ve enfeksiyonla mücadele etmemizi kolaylaştırır.
  • Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınmak: toplumda en sık görülen enfeksiyonlar üst solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Erişkinlerde %90’dan fazlası çocuklarda %70den fazlası viral kaynaklıdır. Antibiyotikler ise sadece bakterileri öldürür. Viral bir enfeksiyon sırasında antibiyotik kullandığınızda virüsleri değil vücudunuzun dış dünya ile teması olan tüm yüzeyleri -deri, sindirim sistemi, genital organların iç yüzü gibi- adeta bir kalkan gibi kaplayarak bizi koruyan probiyotik bakterilerin ölümüne sebep olabilirsiniz. Koruma kalkanınızda boşluklar oluştuğunda tekrar karşılaştığınız patojen bakteri, virüs ve mantarların sizi tekrardan hasta etmesi kolaylaşır. Tekrar hasta olduğunuzda tekrar antibiyotik sonra tekrar yeni enfeksiyon. Tam bir kısırdöngü.
  •  
  • Omega-3 / Omega-6 dengesini sağlamak: Omega-3 yağ asitleri antienflamatuar, antioksidan, ağrı kesici ve kansere karşı koruyucu etkilere sahipken Omega-6 yağ asitleri enflamatuar (yangıyı arttırıcı), okside edici (yani hücrelerin paslanarak işlevsiz hale gelmesine sebep olan), ağrıyı arttırıcı, kansere, diyabete, Alzheimer’e, hipertansiyon gibi kronik semptomlara zemin hazırlayıcıdır. Aktif Omega-3 yağ asitleri avlanmış deniz balıklarında, otlanmış hayvanların et ve süt ürünlerinde, gezen tavuk eti ve yumurtasında bulunurken, Omega-6 yağ asitleri ayçiçeği, kanola, mısır, pamuk tohumu gibi tohum yağlarında, tahılla beslenen hayvanların etinde, sütünde, tahılla beslenmiş tavukların et ve yumurtasında bulunur. Omega-3 / Omega-6 optimal oranı 1/2 iken, hem yetersiz Omega-3 almak hem de çok fazla Omega-6 tüketmek günümüzde bu oranı 1/50’ye kadar çıkarmıştır. Omega-6 yağ asitleri enfeksiyonla karşılaştığımızda enflamasyonu yani iltihaplanmayı başlatır, bu beklenen olağan bir durumdur. Omega-3 yağ asitleri de enflamasyonu ihtiyaç kalmadığı yerde sonlandırır. Çok fazla Omega-6 az miktarda Omega-3 olduğunda enflamasyon sınırlandırılamaz. Vücudun enfeksiyona tepkisi olması gerekenden daha şiddetli ve uzun olur.
  •  
  • Yeterli D vitamini almak: D vitamini ilk keşfedildiğinde sadece kemik sağlığı ile alakalı olduğu düşünülüyordu. Son yıllarda yapılan çalışmalar bağışıklığın sağlıklı çalışması, kronik hastalıkların kontrolü ve kanserin önlenmesinde son derece gerekli olduğu kanıtlandı. Kış aylarında uygun dozlarda alınacak D vitamini enfeksiyonların önlenmesi ve oluşan enfeksiyonla mücadelede son derece önemlidir.
  • Yeterli infrared ışık maruziyeti: Güneş ışınlarının %50’si infrared, yani kızılötesi ışınlardır. İnfrared ısı detox kapasitesini arttırır, osteoporozu önler, bedeni kronik hastalıklara ve enfeksiyonlara karşı korur. Kış aylarında güneş ışığı maruziyetinin azalması enfeksiyonların kolay ortaya çıkmasını sağlar.
  •  
  • Yeterli C vitamini almak: C vitamini hücre içine şekerle aynı yolu kullanarak girer ve şeker C vitamininden daha hızlı hücre içine girmeye meyillidir. Bu sebepten C vitamini alabilmek için meyve yemek yeterlidir savı doğru değildir. C vitamini kanda dolaşan en güçlü antioksidandır. Yetersizliğinde sık enfeksiyon geçirme riski artar, kollajenin yapısında yer aldığı için ciltte erken yaşlanma belirtileri, kemik dokusunun zayıflaması ve osteoporoz oluşur. Özellikle kış aylarında yeterli C vitamini almak enfeksiyonların önlenmesinde son derece önemlidir.
  •  
  • Glutatyon seviyesini yüksek tutmak: glutatyon en önemli hücre içi antioksidandır. Hücrelerin içinde toksik artıkların birikmesini önler, serbest oksijen radikallerini uzaklaştırır, mitokondride yeterli enerji üretilmesini destekler. Glutatyon seviyesi düştüğünde kronik hastalıkların ortaya çıkma risi, kanser riski, enfeksiyonlara kolay yakalanma riski artar.
  •  
  • Tıbbi detox: glutatyon dışında hem hücre içi hem de hücre dışında antioksidan kapasitemizi arttıracak alfalipoikasit, NAD, kolin, E vitamini, B vitaminleri gibi birçok mikrobesin bulunur. Yetersizlik durumunda detox mekanizmaları yetersiz çalışacağı için enfeksiyonlara yakalanmak kolaylaşır. Eksik olan mikrobesinin yerine konulması enfeksiyonla mücadelede son derece önemlidir.
  • Sigara ve alkolden uzak durmak: sigara kimyasal yükümüzü arttırır, alkol karaciğer hücreleri için direk toksiktir, karaciğer hücrelerinin direk ölümüne ve karaciğerin yağlanmasına sebep olur. Her iki durumda da serbest oksijen radikalleri vücuttan uzaklaştırılamadıkları için enfeksiyonla mücadele zorlaşır. 

Biz kliniğimizde neler yapıyoruz?

  • Öncelikle ayrıntılı muayene ile problemin kaynağını tespit etmeye çalışıyoruz
  • Biorezonans yöntemi ile tüm vücut taraması yaparak birikmiş toksinleri, eksik olan vitamin ve mikrobesinleri tespit ediyoruz.
  • Eksik olan glutatyon, C vitamini, alfalipoikasit, b vitamnleri, kolin, NAD, ginkobiloba gibi mikrobesinlerin IV (damar yolu ile) takviyesini yaparak tıbbi detoxu destekliyoruz.
  • Ozon sauna, andulasyon gibi estetik tedavileri ile detoxun son fazı olan atılımı destekleyerek kronik hastalıklar ve enfeksiyonla mücadele etmenizi sağlıyor, erken yaşlanma belirtilerinin önüne geçiyoruz.

İster enfeksiyon ister kronik hastalıklar ya da yaşlanmanın önlenmesi olsun ne kadar erken önlem alınırsa başarı şansı o kadar yüksek oluyor. ‘Savaş Sanatı’ adlı kitabı da kaleme alan filozof ve komutan Sun TSU’nun da dediği gibi, mükemmellik her savaşta çarpışarak kazanmak değildir, en iyi strateji savaşmadan kazanmaktır. Enfeksiyonla hasta olduktan sonra savaşmak yerine enfeksiyonun olmasını önlemek kendinize vereceğiniz en iyi hediye olacaktır.


 

Benzer Yazılar

Dr. Nalan Deniz Baştuğ

Dr. Nalan Deniz Baştuğ, Pratisyen alanında hizmet vermektedir. Dr. Nalan Deniz Baştuğ kimdir? Hangi Hastanede, iletişim bilgileri ve hakkındaki yorumları okuyabilirsiniz. Ass. Dr. Nalan Deniz Baştuğ için randevu alabilirsiniz.